Böyle haykırmıştı rahmetli Teoman Alpay, ‘Kadını baş tacı edenler.’ Eskilerde öyle idi. Kadın hanenin önemlisi, hali ile baş tacı edilendi. Günümüzde, baskının şiddetin, her türlü eziyetin adına dönüştü. Muhtemeldir ki bugün gene bir yerlerde, dün ve dünden önce yaşanılan olacak. Yine kadına şiddet uygulanacak. Keşke olmasa da keşkelerle olmuyor işte. Şiddet mağdurları bitmiyor, bitmeyecek de… Yasalara rağmen ağır cezalara karşın yapan yapıyor, eziyet sürüyor.
… Yine mangalda kül bırakmayacak şekilde konuşmalar yapılacak. En yüksek perdeden laflar edilecek. Süslü püslü ifadeler kadın için kullanılacak. Konuşulup unutulacak sonra da. Keşke unutulmasa da keşkeler ile de olmuyor işte..
Hele de ülkemizde ticari meta haline getirilen, anlamını ve içeriğini kavramadan kutlanan günlerin aslında hepsine karşıyım.
Nasıl olmam ki, 2024 yılı içerisinde öldürülen kadın sayısı 1000 e yakın...
Ne oldu bu insanlara, beyinlerine virüs mü girdi anlamış değilim. Bu sevgisizlik, bu nefret niye veya niçin? Nerede bu ülkenin sosyologları, sosyal bilimcileri? Eğitimcileri nerede? İnsan hayatının hiç mi değeri yoktur? Bu ülke de insan olmak hele de kadın olmak tarifi mümkünsüz bir kederdir. Eğitim yok, düşünmek yok, yazmak zaten yok. O halde kadınlar niye var oldu?
Salt yemek, içmek, çocuk doğurmak için mi var kadın? Kadın gülmez, gülümseyemez, kahkaha atamaz günah. Kadın hamile ise sokağa çıkmaz. Kadın otobüse binemez. İlle de binecekse Allah’tan Kayseri’de pembe otobüs yok, pembe olanına binmeli... Bisiklet mi? Aman Allah o zaten şeytan icadı. Şort giyemez. Ama şalvar olabilir tabii.
Asansöre binemez. Hem asansör gavur icadı. Yürüyüş yapamaz…
Kadın yatmaz ve hatta uyumaz. İlle de uyuyacaksa yorgan ve battaniye kullanmamalı. Hem zaten kadın üşümez ki. Kadın acıkmaz, gülmez, düşünmez, ağlamaz, susamaz. Çünkü kadın insanüstü bir varlıktır.
Nasıl olmasın ki, yoksulluk içinde bile taştan ekmeğini çıkaran kadın. Hatta taşı kaynatıp suyuna ekmek doğrayan kadın. Acısını, sancısını, bağrına basıp, tarlada çapa yapan evde çorbayı kaynatan. Dikiş, nakış yapıp elini kanatıp, para kazanıp çocuk okutan. Evde aile içi şiddete katlanıp, kader diye ağlayamayan bile. Namusunu, şerefini ve ırzını korumak için hapse düşen. Onlar sadece kadın. Onların adı kadın...
‘Aş-iş’ derken hayatı orda burada sönen ve söndürülen kadın. Fakirlik ve eğitimsizliğin had safhada olduğu bu ülkede kadın olmak işte böyle bir şey.
Her toplumda olduğu gibi bizde de fakirler, zenginler, zekiler, aptallar, kurnazlar, güzeller, çirkinler, ruhsuzlar, hayasızlar, vicdanlılar, vicdansızlar var. Bir de hırsızlar. Hiç affetmediğim hırsızlar. Umutları çalan, duyguları çalan, ruhları çalan, geleceği çalan, kadınları çalan...
Ben buradan ilimizde kadın haklarını en güzel savunan Kayserimizin ilk kadın avukatı, gene Kayserimizin ilk kadın milletvekilimiz, ilk Belediye Başkanımız Av.Sevgi Esen,her platformda kadınlar için çok uğraş veren Dr.Sema Karaoğlu, gene aynı şekilde kadın hakları savunucu Ecz. Ayşe Uzunlu ile Kadın hakları konusunda kitap yazan Yazar Arkadaşlarım Özlem Akşit ve Beyhan Köseoğlu’na çok teşekkür ederim.
Kutluyorum. Ben bu dostlarımı gelecekte Kayseri’yi çok güzel temsil edeceklerinden aynı zamanda yıllardan beri kadın haklarının savunucu olan bu dostları. Mecliste de görmek isterim..