Bir ülke düşünün, asırlardır tarih sahnesinde bir destan yazan, doğasıyla, insanıyla, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir bütün olan… Bu ülke Türkiye'dir; bu millet ise Türk milletidir. Anadolu'nun engin topraklarında kök salmış, bin bir zorlukla yoğrulmuş, her defasında yeniden dirilmiş bir millet… Türk milleti. Hem tarihin hem de coğrafyanın şekillendirdiği bu kadim ulus, varlık mücadelesi verdiği her dönemde, azmi ve fedakarlığıyla düşmanlarını dize getirmiş, dostlarını hayran bırakmıştır.
Türk milleti, tarihin her döneminde kendi kimliğini koruyarak, gelenekleriyle, inançlarıyla, diliyle sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş; bir ağaç gibi kökleriyle geçmişe, dallarıyla geleceğe uzanmıştır. Anadolu’yu vatan yaparken, Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın cesaretiyle; Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde milletin inancı ve kararlılığıyla kendi kaderini yazmıştır. Bu millet, köklü bir kültür ve medeniyet birikimine sahiptir; tarihin akışını değiştiren bir iradeye, bağımsızlığına düşkün, onurlu bir ruha sahiptir. Dünyanın dört bir yanında saygı gören bu kültür, asaletini insanlarından alır.
Türk milleti için vatan, sıradan bir toprak parçası değil, evladının ilk adımlarını attığı, şehit kanlarıyla sulanmış kutsal bir mirastır. Bu yüzden, her karış toprağına sevgiyle bağlı, onun için gerekirse canını feda edecek milyonlarca insan yetiştirmiştir. Türk'ün tarihinde vatan, canından aziz bilinmiş, uğruna savaşlar kazanılmıştır. Çünkü bu topraklar sadece maddi bir varlık değil, aynı zamanda milletin ruhunu yansıtan bir yerdir.
Kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla Türk milleti, gerektiğinde omuz omuza verip her zorluğu aşmış; kadını cephede erkeklerle yan yana savaşmış, genci geleceğini inşa etmek için büyük bir inançla mücadele etmiştir. Kadınları erdemin, fedakarlığın, cesaretin simgesi olmuş; anaları evlatlarını vatana emanet ederken yüreğinde hem gurur hem özlem taşımıştır. Kadını, erkeği, çocuğu, yaşlısı… Tüm fertleriyle birlik içinde, kardeşlik içinde bir ülke inşa etmişlerdir.
Bu milletin bağrından çıkmış evlatlar, sadece Türkiye’nin değil; dünyanın dört bir yanında başarılarıyla, azmiyle, vicdanıyla örnek olmuştur. Türk gençliği, atalarının mirasına sahip çıkarak; hem bilimde, sanatta, hem de sporda, kültürde dünyaya adını duyurmuş, “Türk gibi cesur” ifadesini bir kalıptan öteye taşımıştır. Çünkü Türk milleti, bağımsızlık ve özgürlük uğruna ödediği bedelleri bilir, onuruna sahip çıkar.
Ve elbette Türkiye'nin doğal güzellikleri, Türk milletinin ne denli zengin bir mirasa sahip olduğunun en güzel göstergelerindendir. Anadolu, hem doğanın hem tarihin cömertliğini sergileyen bir coğrafyadır; dağları, denizleri, ovaları, vadileriyle bir cennet bahçesi gibidir. Bu toprakların havasını soluyan, suyunu içen her birey, bir yandan doğayla uyum içinde yaşamayı öğrenirken bir yandan da o doğanın bir parçası olarak insanlığa örnek olmuştur.
Türk milleti, tarih boyunca her zaman millet olmanın gururuyla, bir ulus olarak hareket etmenin azmiyle mücadele etmiştir. Öyle ki; hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, Türk milleti asaletinden, değerlerinden, vatan sevgisinden taviz vermeden, bir kültür ve medeniyet kurmuştur. Bugün bu millet, geçmişine saygı, geleceğine güvenle bakan, dünyaya daima insanlık dersi veren bir ulus olarak dimdik ayaktadır.
Türk milleti tarih sahnesinde destan yazmış, köklü gelenekleri ve güçlü iradesiyle her dönemde kendini kanıtlamış bir ulustur. Yüz yıllar geçse de tarihe yazdığı destanlar unutulmayacak, nesiller boyunca dilden dile aktarılacaktır. Çünkü bu millet, hem doğasıyla hem insanıyla bir millet olmanın onurunu ve sorumluluğunu her daim taşımaya devam edecektir. Ve dünya döndükçe, bu milletin hikayesi, hem kendi ülkesinde hem de insanlık tarihinde yerini koruyacaktır. Türk milleti, destan yazmaya devam edecektir.