24 saatlik zaman o kadar hızlı işliyor ki ne olduğunu anlamıyoruz bile...
Bakıyorsunuz hava o kadar güzel ki içiniz açılıyor ama kısa bir anlık sürede o hava öyle değişiyor ki içiniz kapkaranlık bir dünyaya kapanıyor. Türkiye deprem acılarıyla boğuşurken siyasilerimizde koltuk kavgasına düştüler.
Dünya mı değişti, biz mi değiştik? Öyle hızlı adımlar ki yürüdüğünün farkında değil ayaklar, nedense koşsa da bu hareketliliğe yetişemez oldular.
Yeni güne 'merhaba' diyen bir kaç kişiden biriyiz. Bu konuları konuşup kafa yoran çünkü çok garipsiyoruz. İnsanlar kendi çıkarlarını bu kadar düşünüyorlarsa bizi yönetecek durumda değillerdir diye düşünmeden de vazgeçemiyorum.
Gün bitmeden rengi griye dönmeyen kalmamalıydı. Çünkü modern dünya ve kapitalist düzenin isteği buydu. Bu düzenin gökdelen gibi her gün biraz daha büyümesine katkı sağlayan bizleriz. Yine bu düzenin bize dayattığı hedef, gaye ve hayalleri kendi isteklerimizmiş gibi algılıyor ve benimsiyoruz. Bu algıyla ne günün ne de güneşin farkına varıyoruz.
O zaman millet olarak bizi yönetecek olanlara dur demek bizim elimizde sen önce deprem bölgesinde inim inim inleyen depremzedelerin dertlerini hallet sonra da bizi yönetme derdine düş.
Hep düşünmüşümdür her şeyin şeyin bir başlangıcı vardır. Nasıl ki doğduk, yaşayacağız ve öleceğiz.
Topraktan geldiğimiz gibi yine toprağa kavuşacağız ve o toprağımızın üzerinden yeniden çiçeklere can vererek yaşamaya devam edeceğiz. O zaman kendi kendimizin düşmanı olmayalım. İnsan hafızasının kendisinin en büyük düşmanı olduğunu unutmayalım. İnsan hafızası o kadar acımasızdır ki bir anda tüm değerlerini alır götürür aklınızı formatlamayın.
Bu güzel ülkenin güzel insanları siz kardeşlikte, birlikte, yaşamda hep beraber olmayı bildiniz acılarımızı yüreklerimize basarak yaralarımızı sararken bizi yönetecekleri de aklı selimle seçmenizde fayda var diyorum.