Futbol seyircisi yada taraftarlar yakından bilirler, karşılaşmanın belli zamanlarında hangi takımın daha iyi oynadığı ve topun hangi takımda daha fazla kaldığı ile istatistikleri verilir durur.
Bu sırada maç devam eder, topu ayağında rakibine göre daha fazla tutan takım futbolcuları hiç durmadan akın üzerine akın tazelerler.
Özellikle takımın hücum mevkiinde oynayan ve “golcü” diye anılan futbolcu yada futbolcular ile ilgili şu şekilde yakıştırmalar yapılır.
“- Futbolcu vurdu top kalecide kaldı
- Futbolcu vurdu top direğe çarptı
- Futbolcu vurdu top auta gitti
- Futbolcu vurdu top rakip defans oyuncusuna çarptı kornere gitti
- Futbolcu vurdu top kaleye paralel bir şekilde taca gitti.”
Vs.vs.vs.vs.
Neticede topu daha fazla kaldığı takım 90 dakika boyunca rakip kaleyi yoklar durur, rakip takım bunalır. Ancak saldıran takım çok iyi oynamasına rağmen top kaleye girmeyince o istenilen başarı da bir türlü ele geçirilemez.
Bizim derdimiz futbol anlatmak değil.
Zaten spor yorumcusu da değiliz.
Biz futbol maçlarında kaleye girmeyen topu siyasi partilerin iktidar olamamasına bağlamak istiyoruz.
Bizim memlekette genellikle bir siyasi parti kurup ülke yönetmek arzusunda olanlar girdikleri birkaç seçimde başarılı olamayınca işi bir noktadan sonra “Bizim millet siyasetten anlamıyor” noktasına getirirler.
Bu şekilde düşünen siyasetçiler nedense “Biz kendimizi seçmene neden anlatamıyoruz” yada “seçmen bizi neden tercih etmiyor?” sorusuna yeteri kadar kafa yormazlar.
Bilindiği gibi Türkiye 1950 yılında çok partili siyasi hayata geçti, o tarihten geçtiğimiz yıla kadar yani önce 14 mayıs ve 28 mayıs tarihindeki Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı sonrada yerel seçimde nerede ise her görüşten siyasi partiye iktidarı vermiş oldu.
Derdini iyi anlatan, kendisini iyi ifade eden siyasi partinin söylemleri tereddütsüz bir şekilde seçmenden karşılık buluyor seçmende dünya görüşüne bakmadan kendisini ikna eden siyasi partiyi iktidara getirmekten geri durmuyor.
Seçmen siyasi partilerin programlarına, tüzüklerine, genel başkanlarına ve kadrolarına sonuna kadar bakıyor son derece dikkatli bir şekilde inceliyor ve gerekli taramaları yaptıktan sonra kim ne derse desin sandıkta elini kalbine koyup oy kullanıyor.
Türkiye son derece genç bir nüfusa sahip.
Bundan 20 yıl 15 yıl 10 yıl önceki ihtiyaçlar ile bugünkü ihtiyaçlar arasında dağlar kadar fark var.
Dolayısı ile bu değişimi görerek gerekli politikaları üreten siyasi kadroları seçmen anında iktidara taşıyor.
Böyle bir dünyada siyasi partilerin hedefi de futbolda olduğu gibi topu kaleye atmak olmalı.
“Çok iyi bir çalışma yaptık ama seçmen bizi anlamadı” söylemi ile “90 dakika üstün oynadık ancak topu kaleye atamadık” söylemi arasında hiçbir fark yoktur.
Son vuruşu iyi yapmak lazım.
Hem futbolda hem de siyasette.
Her ne kadar ilkbahar mevsiminin ikinci ayı olan Nisan’ı da tamamlayacak günler içerisinde olsak ta bizim yaş grubu için mevsimin “sonbahar” olduğu konusunda hiç kimsenin en ufak bir şüphesi yok. İnsan hayatını doğduğu günden itibaren “ilkbahar” olarak tanımladığımızdan olsa gerek gençlik yıllarını
Türk insanının eşine, dostuna, arkadaşlarına yemek ısmarlama noktasındaki ısrarcılığını nerede ise bilmeyen yok gibidir. Dünyanın pek çok ülkesinde uygulanan ama daha çok Almanlara ithaf edilen “Alman usulü ödeme” söz konusu iken bizim vatandaşların davetler sonunda “hesabı sen ödeme ben ödeyeceğim
Türk insanının öteden beri sevgisinde bir ayar olmadığı hatta zaman zaman fazla sevgi dolayısı ile hem kendisine hem de karşı tarafa/kuruma/kişilere sorun yarattığını hepimiz biliriz. Bizim memlekette bilindiği gibi spor özellikle de futbol olmazsa olmazımızdır. Takım sevgisinin en üst noktada oldu
Alparslan Türkeş’in ismini duyduğumuzda henüz ortaokul son sınıf öğrencisiydik. Erzincan’da Sümer Ortaokulu'nun son sınıf öğrencisi olarak Erzincan Ülkü Ocakları'ndan içeriye adım attığımızda sanırım 15 yaşında ya vardık ya yoktuk. Sonra 12 Eylül dönemi Arkasından MÇP (Milliyetçi Çalışma Partisi)
Gazeteciliğe başlayalı 37 yıl olmuş. Bizim gazeteciliğe başladığımız gün ile köşe yazarlığına başladığımız tarih nerede ise aynı günlere denk gelir. Geçen 37 yıllık zaman dillimi içerisinde -Kaç Cumhurbaşkanı -Kaç başbakan -Kaç bakan -Kaç milletvekili -Kaç Belediye başkanı gördüğümüzü inanın