1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Askerlik Şubesi'nin önünde yaşıtlarımız ile beraber “Bizde asker olup Kıbrıs’a gitmek istiyoruz” dediğimiz günlerin üzerinden tam olarak 50 yıl geçti,
Geçen 50 yıllık süre içerisinde hemen her dünya görüşüne sahip hükümetler iktidara gelmesine rağmen milli bir dava olarak kabul ettiğimiz Kıbrıs politikamızda oradaki soydaşlarımızı zora sokacak bir siyaset asla uygulanmadı aksine Kıbrıs davası herkesin üzerine titrediği bir “Cam fanus” olarak kaldı.
Bir Türk milliyetçisi olarak Kıbrıs’ın bizim gönlümüzdeki yeri bellidir.
Türk dünyasının gönlümüzdeki yerleri belli olan her devlet gibi hatta onlardan biraz daha fazla Kıbrıs’a her daim biraz daha fazla muhabbet duyar oradaki soydaşlarımızın başına gelebilecek en küçük sıkıntıyı kendimiz yaşamış gibi hissederiz.
1974 yılının üzerinden çok fazla bir zaman geçti, dünya değişti. Sınırlar farklılaştı, çok sayıda ülke bağımsızlığını kazanırken birbirlerini kendine yakın bulan çok sayıda ülkede aralarındaki duvarları kaldırıp tek ülke olarak yollarına devam ettiler.
Biz özellikle son 10 yıldır Kıbrıs’a yani KKTC’ye çok sıkı bir şekilde gidip geliyoruz.
İşin doğrusu her gidişimizde kendimizi evimizin bir odasında hissediyor, oradaki soydaşlarımızın bize karşı olan davranışlarını gördükçe kendi adımıza keyifleniyoruz.
Geçtiğimiz ay Ercan Havaalanına inip oradan Güzelyurt-Kalkanlı istikametine doğru yönelirken Yavuz Bülent Bakiler’in “Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya/Bizim türkülerimizdir söylenen/Konuşan dil, bizim dilimizdir/Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir/Kilimlerimizdir...” mısralarının da Kıbrıs’a ne kadar uyduğunu bir kez daha fark ettik.
Biz Kıbrıs’a ne zaman gitsek aşağı yukarı dolaştığımız alanlar aynı yerlerdir,
Askerlerimizin 1974 yılında şehit oldukları Beşparmak Dağları,
Girne Kalesi,
Lefkoşa’daki şehitlikler başta olmak üzere bizi hüzünlendiren o günleri düşünürken gözlerimizden yaş akmasına vesile olan hatıralarımızın canlandığı anlarda Kıbrıs’a daha bir fazla bağlandığımızı hissederiz.
Yıllardır Kıbrıs ile ilgili kaleme aldığımız yazıları, artık sayısını bile unuttuğumuz toplantılarda Kıbrıs ile ilgili yaptığımız konuşmaları derlesek ortaya yüzlerce sahifeli bir kalıcı eserin çıkacağını biliyoruz.
Yazılarımızın pek çoğunun da Kıbrıs’ta bilindiğini hissetmekte son derece keyifli bir duygu.
En son gittiğimizde Kalkanlı bölgesinde incelemeler yaparken yanımızda bir aracın geçtiğini gördük.
Yanımızdan büyük bir hızla geçen araç yaklaşık 20 metre kadar gittikten sonra durdu ve aracın içerisinden çıkan bir delikanlının bir taraftan bize doğru koştuğunu bir taraftan da “Yüksel Amca Yüksel amca” diye seslendiğini gördük.
Delikanlı yanımıza gelip elimizi öptükten sonra “Yüksel amca benim ismim Batuhan. Ben Ülkücüyüm, burada Üniversite öğrencisiyim, sizi hem Türkiye’den hemde buradan tanıyoruz çok seviyor çok sayıyoruz, iyiki sizi burada gördük, çok şanslıyız” dediğinde işin doğrusu dünyalar bizim olmuştu.
Aynı durum ile Girne ve Lefkoşa’da da tekrarlanınca dünyanın son derece küçük olduğunu eğer belli bir konuda fikirlerinizi samimi bir şekilde yürütürseniz etrafınızda sizi seven yada fikirlerinizi sevmeseler bile size saygı duyan bir kitlenin oluştuğunu anlıyorsunuz.
Türkiye’deki vatandaşlarımızı zaman zaman Kıbrıs’taki soydaşlarımız ile olumsuz düşüncelere kapılıyorlar. Zaman zaman gazetelerde, televizyon kanallarında “Kıbrıs’taki soydaşlarımız Türkiye’yi sevmiyor, Türkiye’yi istemiyorlar” şeklinde aslı astarı olmayan ifadeler kullanıyorlar ki biz yaşadıklarımızla bu söylemlerin asla gerçekleri yansıtmadığını belirtiyoruz.
Kıbrıs’taki vatandaşlarımızla teke tek yada gruplar halinde sohbetlerde tamamının “Türkiye’yi ne kadar çok sevdiklerini Türkiye’nin güvencesi olmadan kendilerinin güvende olmalarının mümkün olmadığını” söylüyorlar ki bu ifade sonuna kadar doğrudur.
Kıbrıs’ta var olan soydaşlarımızın budan önce olduğu kadar bundan sonrada rahat bir hayat sürmeleri adına bugüne kadar iktidara gelen Türkiye cumhuriyeti hükümetlerinin bundan sonrada gereken bütün siyaseti uygulayacaklarını biliyoruz.
Zaman zaman siyaseten topluma ters gelen ifadeler kullanılmış olsa bile neticede Türkiye ile Kıbrıs’ın et-tırnak gibi oldukları ve ayrılmalarının mümkün olmadığını çok iyi biliyoruz.
1974 yılından itibaren “Kıbrıs bizim canımız/Feda olsun kanımız” ifadesini slogan olarak kabul etmiş bir Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak üzerimize düşen bütün görevleri yerine getirmenin de bize büyük bir mutluluk vereceğini belirtiyoruz.
Türkiye’den hemen her gün Kıbrıs’a giden vatandaşlarımızın da aynen bizim gibi düşündüklerini aynı duygular ile hareket ettiklerini biliyoruz,
Bu zamana kadar tam bir birlik ve bütünlük içerisinde olan Türkiye –Kıbrıs ilişkilerinin de bundan sonra daha üst noktalarda çıkarak devam edeceğine inanıyoruz.
Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. Yılı kutlu olsun.
Dünya durdukça Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yaşasın.